Konu: Şiir ( DiL ve AnLatım 12. SınıF ) Perş. Ara. 23, 2010 11:20 pm
TANIMI
Şiir, dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatı olarak tanımlanabilirse de değişik sanat anlayışlarına göre farklı görüşler de dile getirilmiş hatta şiirin tanımlanamayacağı da öne sürülmüştür.
Türkçe'de karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözükler önerilmişse de hiçbiri yaygınlık kazanamamıştır. Günümüzde koşuk, nazım karşılığı olarak kullanılmaktaysa da nazım ve şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülmemesi sebebiyle şiirle nazım eşanlamlı sayılmışsa da günümüzde bu düşünce aşılmışsa da edebiyatın şiirle birlikte başladığı düşüncesinde fikir birliği oluşmuştur. Yahya Kemal Beyatlı şiiri bildiğimiz musikiden farklı bir musiki" olarak tanımlarken,Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre şiir "Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır" Ahmet Haşim şiiri "Söz ile musiki arasında olan fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan" olarak tanımlar. Necip Fazıl Kısakürek ise şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" der.
EDEBİYATIMIZDA ŞİİRİN GELİŞİMİ
1-) Halk Şiiri: İslamiyetten Önce başlayıp bugüne kadar devam eden bir şiir türüdür. Bu şiir türünde ritim, hece ölçüsüyle ve kafiyeyle sağlanmıştır. Ayrıca halk şiiri ürünleri olan Koşma, İlahi, Mani, Semai 'de ses ve ritmin kuralları saz ve kopuz la sınırlandırılmış, her nazım şeklinin kendisine ait bir ezgisi oluşmuştur. Halk şiirinde ezgi ve ahenk iç içedir.
Hece ölçüsünün ve en çok yarım kafiye kullanılmasının sebebi ise ozanların şiirlerini saz eşliğinde irticaalen( hazırlıksız) söylemeleridir. Bu şiir türü hala canlılığını korumakta bir çok şairimiz ve ozanımız halk şiirini yöresel özelliklerle sürdürmektedir.
2-) Divan Şiiri: İslamiyetin kabulüyle ortaya çıkan ve 13. yüzyıldan 20. yy'a kadar şairleri etkilemiş bir şiir türüdür. Divan şiirinde ahenk unsurları ise aruz ölçüsü ve tam –zengin uyakla sağlanmıştır. İmgelerin arttığı, Arapça-Farsça sözcüklerin çokça kullanıldığı edebi kaygının ön planda tutulduğu bu şiirlerin şairleri, iyi eğitim almış(medrese tahsili) Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilen şairlerdir. Divan şiirleri de yine ezgiyle söylenmiş bir çok gazel bugün Türk Sanat Musikisinin kaynağını oluşturmuştur.
3-) Modern Şiir: Batı etkisiyle gelişen bu şiir türü önce hem halk şiirinden hem de divan şiirinden etkisini kurtaramamıştır. Ancak 1940'tan sonra Garip Akımı'yla edebiyat hayatına girmiş olan Orhan Veli Kanı, şiirde tüm kuralları yok sayarak ses ve ritmin şiirin teması ve imgesiyle oluşması gerektiğini savunmuş. Böylece ilk kez ölçüsüz kafiyesiz şiir yazmanın da bir şiir türü olduğunu kabul ettirmiştir. Serbest şiirin ustaları ondan sonra artmıştır.
Bugün Türk şiiri gelişimini halk şiiri ve modern şiir adı altında devam ettirmektedir.
ŞİİRDE AHENK UNSURLARI
AHENK UNSURLARI
1.Şiirde şekil ve muhtevanın ideal uyumudur. 2.Dizeleri oluşturan kelimelerdeki şiiri oluşturan dizelerdeki seslerin uyumu demektir. 3.Şiirle düz yazıyı birbirinden en önemli özellik ahenktir. 4.Ahenk unsurları armoni ve ritm olmak üzere iki başlık altında ele alınır.
ARMONİ
1.Ard arda gelen dizelerdeki seslerin uyumu demektir. 2. Bu uyum birbirine yakın ünlü ve ünsüz seslerin tekrar edilmesiyle sağlanır. Aliterasyon: ünsüz seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilir.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü Canımdan canına nice can aksın ey can
Asonans: ünlü seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilen armonidir.
Ayağın sakınarak basma aman sultanım Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
RİTM
1.Şiirde uyak ve ölçünün ustalıklı kullanılmasıyla elde edilen ahenktir.
Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim Gündüzler size kasın verin karanlıkları Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim Örtün üstüme örtün serin karanlıkları
Necip Fazıl Kısakürek
Yukarıdaki birinci şiirde ritim hem iç uyakla hem de aruz ölçüsüyle ikinci şiirde ise ritim hem uyakla hem de hece ölçüsüyle sağlanmıştır.
Not: Armoni ve ritimle birlikte şiirde asıl ahenk şairin kattığı canlılık ve ruhla sağlanır.
ŞİİR TÜRLERİ
1- LİRİK ŞİİR
Lirik şiir duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adıdır. Latince lyricus, Yunanca lyricos, Fransızca lyrique kelimelerinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu demektir. Eski Yunan'da kullanılan lirik sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmıyordu. Bireysel duyguların içten geldiği gibi, coşkulu, etkili bir dille anlatılmasına da lirizm denir. Sıfat olarak esin dolu, coşkun, içli bir dili bulunan anlamlarında kullanılan lirik sözü, bu niteliği taşıyan düzyazı ürünleri de niteler. Aynı genellik lirizm için de söz konusudur.
Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da âşık, ya da saz şairi adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır. Lirik şiir dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür.
Bugün lirik şiir, ozanın en içten duygularını dile getirdiği bir tür olarak bilinir. Yunan’da lirik şiirin özünde duygular vardır ama bunun yanı sıra lyra eşliğinde söylenen şiir anlamındadır. Lirik şiirde genellikle ozanın kendi duygularını yansıttığı görülür. Özellikle solo liriğinde kişinin iç dünyası ön plandadır. Lirik şiirin ilk örnekleri ege kıyılarında görülür ve ilk lirik şiirlerin konuları arasında hymnoslar(tanrılara övgüler) ve mitoloji vardır. Lirin icadının da mitolojik bir hikâyesi vardır tanrı Mercurius’un kaplumbağanın kabuğundan lir yaptığı ve ana karnında müzik öğrendiği söylenmektedir, bu sebepten lirik şiir müzikle iç içedir. Lirik şiirin işlevi, insana güzelliği, inceliği sunmak ve kişide müzik eğitiminin oluşumunu sağlamaktır. Türk edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir.
Batı edebiyatında Rönesans devri ozanlarının (Petrarca, Ronsard, vb.); daha sonra da, ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik ozanların (Lamartine, Hugo, Musset, vb.) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirleri bu türün başarılı örnekleridir. Lirik şiir, Türk edebiyatında da en çok kullanılan şiir türlerinden biri olmuş; Divan edebiyatında (Fuzuli, Nedim, vb.), Halk tasavvuf edebiyatında (Yunus Emre, vb.), din-dışı Halk edebiyatında (Karacaoğlan, vb.) ve yeni edebiyatta (Yahya Kemal, vb.) bu alanda büyük ozanlar yetişmiştir. Bu türe örnek olarak; Fuzûli'nin "Su" kasidesi, Yahya Kemal Beyatlı'nın "Hayal Şehir" ve Mehmet Akif Ersoy'un "Bülbül" isimli şiirleri verilebilir.
2- EPİK ŞİİR
Epik şiir, kahramanlık, yurt sevgisi gibi liriklik bildiren şiirdir. Epik şiirler "Doğal Epik" ve "Yapay Epik" olarak ikiye ayrılır. Aynı anlamda hamasi şiir, kahramanlık şiiri, destani şiir adında da kullanılır.
Doğal Epik Bir halkın hayatını etkileyip, derin izler bırakan tarihi olayları, kahramanlık yönü ile işleyen manzum hikâyelerdir. Yunanlar'ın İlyada Destanı , Finler'in Kalevala Destanı , Hinduların Mahabharata Destanı doğal epiğe birer örnektir.
Yapay Epik Yakın çağdaki milletlerin hayatlarına ait tarih ya da toplum olaylarını anlatan şiirlerdir. İtalyan Tasso’nun Kurtarılmış Kudüs'ü , Firdevsi’nin Şehnamesi , John Milton’un Kayıp Cennet'i yapay epiğe birer örnektir. Yakın dönem Türk şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı ve benzeri eserler de yapay epik şiirlere örnek gösterilebilir.
3- PASTORAL ŞİİR
Pastoral şiir (fr. Pastorale) doğa güzelliklerini anlatan şiirlerdir. Kır, çoban hayatını, çıplak tabiat güzelliklerini tanıtıp sevdirmek gayesini taşıyan edebî eserlerdir. Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur. Bu söz için Türk Dil Kurumu çobanlama karşılığı önermektedir.
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, mektup, makale, seyahat; fıkra; hayrat; sohbet gibi edebî türlerin hepsi pastoral bir görüşle yazılabilir. Batıda, pastoral şiirlerden doğrudan doğruya tabiat manzaralarını canlandıran idil; karşılıklı konuşma tarzında yazılan pastoral manzumelere eglog denilir. Yunan edebiyatından Theokritos (M.Ö. III. yüzyıl), Lâtin edebiyatından Vergilius (M.Ö. 70 - 19) en büyük pastoral şiir örneklerini veren şairlerdir.
Türleri:
• İdil: Şairin doğa karşısında duygulanmasını anlatmasına idil denir.
• Eglog: Şairin duygularını bir çobanla konuşuyormuş gibi anlatmasına Eglog denir.
Edebiyatımızda idil denilebilecek pastoral şiirler varsa da eglog tarzı şiir yoktur. Bunu Tevfik Fikret denemiş ancak pek başarılı olamamıştır.[kaynak belirtilmeli] Recaizade Mahmut Ekrem, Yahya Kemal, Behçet Necatigil, Cahit Külebi başarılı pastoral şiir örnekleri vermişlerdir.
Aşağıda Pastoral şiir örneği görülmektedir:
Yanık bir kaval sesi geliyordu uzaktan Derdi dağlardan aşkın ak abalı bir çobandan Önünde sürüleri ardında sürüleri İniyordu yemyeşil, dumanlı bir yamaçtan
4- DİDAKTİK ŞİİR
Didaktik Şiir belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü az olan şiir türüdür. Kısaca öğretici şiirdir. Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig, Aşık Paşa’nın Garibname, Nabi’nin Hayriye bu türün ünlü örnekleridir. Tanzimat’tan sonraki Türk Edebiyatında Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend; Tevfik Fikret’in Haluk'un Defteri ve Şermin; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsünde, Asım adlı eserleri de bu tarzda yazılmış ünlü eserler. Fabl türündeki eserler de örnek olarak gösterilebilir.
5- SATİRİK ŞİİR
Satirik şiir eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay veya durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda Didaktik şiir özellikleri de görüldüğünden, Didaktik şiirler içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur.
Bu tür şiirlere Divan Edebiyatında Hiciv, Halk Edebiyatında Taşlama, Yeni Edebiyatımızda ise yergi adı verilir.
Edebiyatımızda Nef'i, Seyrani, Ziya Paşa, Neyzen Tevfik, Orhan Veli Kanık bu tür şiir örnekleri vermişlerdir.
Aşağıda satirik şiir örneği görülüyor. Bir arzuhal yazsan makama varsan Ağlasan derdini davanı sorsan Ağır hasta olsan hekime varsan Yarana bir ilaç sürmez parasız.
6- DRAMATİK ŞİİR
Dramatik Şiir, acıklı ya da korkunç bir konuyu anlatan şiir; insanın gözünün önünde tiyatro gibi konuyu canlandırabilen şiir; opera için yazılan manzum dramlardaki şiir. Batı edebiyatında Corneille, Racine, Shakespeare; Türk edebiyatında Namık Kemal,ankaralı namık Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiirin en güzel örneklerini verirler.
DİĞER ŞİİR TÜRLERİ
*MESNEVİLER
Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10. yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir.Mesnevi kitap olarakta yazılmıştır. Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammed Kuzubaş'ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü'-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na’t, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı(ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur.
Konuları:
Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikâye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir. Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir. Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi'nin Şehname'si) ; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi'nin Hayriye'si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana'nın Mesnevi'si, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u, Şeyh Galip'in Hüsn'ü Aşk'ı) . Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) . Genceli Nizami'nin beş mesnevisinden oluşan Hamse'si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır. Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır. Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.
Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.
*SOMUT ŞİİR
Her türlü tipografik gösterenin sayfa boşluğu üzerinde hiçbir biçimsel kural olmadan düzenlenmesiyle oluşan şiir türüdür. Somut şiirde aktarılmasına niyetlenilen duygu ve düşünceler sözcüklerin seslerinden tamamen kopmuş olmasalar da algılanımları çok büyük oranda şiirin görsel niteliği üzerinden gerçekleşir. Augusto De Campos 1956'da yayınlanan Somut Şiir Manifestosu'nda somut şiirin bir özelliği olarak 'sözselsesselgörsel' (verbivocovisual) terimini ortaya atar ve şöyle der: " Grafik ve sessel, işlevler ve bağıntılar("benzerlik ve yakınlık unsurları") ve bir kompozisyon öğesi olarak uzamın özgürce kullnımı, anlamın ideogramik sentezleriyle bağlaşık gözün ve sesin eşzamanlı diyalektiğini besler, sözselsesselgörsel bir bütünlük yaratır.
*DENEYSEL ŞİİR
Deneysel edebiyatın bir kolu olan deneysel şiir,şairin daha önceki tarzından çok farklı kelime deneyleri üzerine kurulu yaptığı şiirdir. Deneysel şiir asla anlaşılamayan,üzerinde uğraşılmayan olarak algılanmamalıdır. Zira deneysel şiirde de önemli eserler verebilmek emek isteyen bir iştir. Arif Dino'nun "Düş ve Uykusuzluk" ,Asaf Halet Çelebi "Kitaplar" ,Nazım Hikmet "Kızkapan Oğlu Vehpi(orijinal yazımı p harfi ile)ve Çocuk Muhittine Dair...
*METAFİZİK ŞİİR
17. yüzyıl İngiliz Edebiyatı'nın bir dönemi. Bu dönem şiirleri daha ciddidir ve derin bir yoğunluk taşır. Türk edebiyatında metafizik gerilim Turgut Uyar ve Sezai Karakoç'ta hissedilirken, Edip Cansever'de metafiziklik bir dayatma şeklini almıştır.